6 Ocak 2013 Pazar

yeni yıl rezolüsyonum

tamam ingilizce düşündüm ingilizce söyledim ama vatan haini ilan etmeden önce bi dur bi düşün neden dedim?

e ben bu ifadeyi ingilizce de duydum da ondan...  millet yeni yılda hep bir şeyler ister ama etrafınızda kendinden bir şeyler isteyen var mı? 'yeni yılda sağlık istiyorum', 'zayıflamak istiyorum', 'çok param olsun istiyorum' diyenleri duymuşsundur ama 'yeni yılda abur cuburu kesmek istiyorum' diyenini duydun mu hiç?

'new year's resolution', yani yeni yıl dileği gibi ama 'aktif' rol oynayacağın bir dilek. hayatının değiştirmek istediğin bir yanı. bu sene asansörü kullanmıycam, insanları kafama çok takmıycam, saatin alarmı çaldığında ertelemiycem gibi...

her sene başında eşimin işyerindekilerle ve müdüryle çıktığı yemekte kararlarımızdan bahsederdik. bu seferki gecikti biraz ben de kendi kendime düşünmeye başladım bu seneki kararım ne diye?

bundan iki sene önceki kararım beni olumsuzca etkileyen insanlardan kurtulmak ve hayatıma fonksiyon bazlı bakmaktı. öyle de yaptım. hayatımda beni etkileyen bir sürü fazlalık duygudan ve insandan kurtuldum. bugüne kadar da bence aldığım en iyi kararlardan biriydi. bir çeşit bahar temizliği, organizasyon mevsimiydi sanki.



sonraki sene çalışmalarıma gereken önemi vermek işimin üstüne düşmekti. genel olarak öyle de oldu. nasıl yaptım bilmiyorum ama yaptım işte. yani öyle her sabah kalktığımda ocakta aldığım bir kararı hatırlamıyordum ama sanki bütün sene içime işlemiş çoğu düşüncem bununla ilgiliydi.

bu sene de devam niteliğinde bir isteğim var. evet, artık daha sorumluluk sahibiyim, yemeğimi evde yiyorum, dışarıda para harcamıyorum. tatillerimi konferanslarımı önceden planlıyorum geleceğe dair düşüncelerim yavaş yavaş şekilleniyor. ama hala negatif tecrübelerle ilgili takıntılıyım. beni üzen olayları, kişileri temcit pilavı gibi ısıtıp ısıtıp kendime yediriyorum. ah keşke gerçekte de hepsini bir kazana koyup 'ısıtabilsem' nıhahahaha!
ama kaynatarak insan öldürmek maalesef suça girer, cezası var...

:)

neyse işte, benim bu seneki kararım takıntıyı bırakmak, beynimi biraz özgürleştirmek. belki meditasyon mu yaparım artık yogaya mı takılırım bilemiycem, daha düşünmedim. belki de spora yeniden başlarım sigarayı bırakıp...

işte benimki bu. seninki ne?

9 Aralık 2012 Pazar

istediği taytı giyebilmesini öyle kıskandım ki cümle aleme çirkefimi yayayım istedim

yaklaşık iki üç gün önce okudum o yazıyı...

bir kadın bir sergide gördüğü başka bir kadının giyiniş tarzını eleştiriyordu. eleştirilen kadının tayt giyip üzerine uzun bir bluz giymemesinden kadının orospu olduğuna varılmıştı yazıda.

aman yarabbim bu ne nefret böyle! bu ne biçim bir eleştiri. kendin gibi düşünmeyen, giyinmeyen, yapmayan, etmeyen vs... herkese karşı bu kadar saldırgan mısın sen? yoksa sadece erkek egemen toplumda şu terbiyesizliğinin ödüllendirileceğini bildiğinden mi cesaret aldın?

böyle çok kadın var. kendini iyi, üstte hissetmek için hemcinsini eleştiren hatta onunla kalmayıp parçalayan, haysiyetini, onurunu gururunu düşünmeyen çok var. neden? çünkü yapabiliyor. çünkü bu davranışı dünyanın zorbasının hoşuna gidiyor. Namuslu kadının varolması namussuz kadının var olmasının tek sebebidir.


erkekler bize demişler ki: sen şöyle davran. gerisinde durmamız için bir çizgi çekmişler. sen de ona karşı çıkmak zor geldiği için ya da hiç aklına bile gelmediği için kurallara aynen uyuyorsun. sonra da uymayanları gördüğünde delirircesine bir nefrete maruz bırakıyorsun. NEDEN? senin yaşadığın yolun tek yol olmadığını gösterdikleri için. kimseden de aferim beklemeden kıyafetini seçebildiği için. neden sen de sürüye uymuyorsun? niye farklı olmaya çalışıyorsun? 

bir kadının başka bir kadını böylesine acımasızca eleştirmesinden dolayı ben utandım. Ayrıca yorumları okuyunca da bu aşağılık hakaretleri normalmiş gibi gören 'aa, tabi şekerim o da bluzla kombinleseymiş cık cık cık' şeklinde hala meselenin yaşama müdahale olduğunu kavrayamayan şovenleri görünce daha da sinir oldum. 

Ben daha çok erkeklerin ağırlıklı olduğu bir iş kolundayım. işte çoğu zaman kadın azınlık temsilcisiyim :) iş dünyası da tabi balla börek değil maalesef, hele de özgüveni düşük erkekler varsa etrafta. çoğu zaman kadınlarla ilgili esprilere maruz kalıyorum. onlarla birlikte çocukluğumdan beri toplumda gördüğüm muameleyi birleştirince şu sonuca varıyorum: erkekler kadınların zayıf varlıklar olduğunu, birbirini kıskandığını hiçbir zaman birlik oluşturamayacağını düşünürler. bize gülerler. işte bu yüzden erkeklerin yaptığı baskıları kadınların birbirine yapmaması gerekir. 

keşke yazar (şakşakçılarından birinin dediğine göre dünkü yazar değilmiş kendisi) illa ki kadınlarla ilgili yazmak istediyse de başka bir konuda yazsaymış. kendisini hiç ilgilendirmeyen, dahası biz okuyucularının hayatına da bir şey katmayan çok kişisel düşüncelerini dayatmayaymış. 

erkekler zaten kadınları aşağılıyor yeterince; tespitler (türk kızı bok, türk kızı püsür), isim takmalar (kezban), deyimler (kadın dediğin söyle olucak) vs.

belki bir gün cinsiyet bilincine varır. o zamana kadar ben de etrafımdaki kadınlara bunu yaymaya çalışıcam, umarım siz de öyle yaparsınız. 

sevgilerle

not:resim moda-sayfasi.blogspot.com dan alınmıştır

8 Aralık 2012 Cumartesi

noel zamanı ecnebi memleket

Yeni yıl ve de noel yaklaşmakta... biz ecnebi memleketinde yaşayan türkleri de ne kadar hristiyan olmasak da yaşadığımız yerin geleneği etkiliyor tabi biz de noel ruhuna giriyoruz. noel ruhu derken  öyle adventlerde dua edip mum yakma değil tabi ki (haha!), bahsettiğim sosyal anlamda etkilenme, çarşı pazar insanla dolu, geceleri bütün ışıklar yanık, sokaklar cıvıl cıvıl. hava -10 derece ama millet elinde sıcak şarabı ayaklarının altı dona dona dışarda duruyor diğer binbeşyüz insan gibi. herhalde diyorum havanın karanlığından böyle oluyor. 

evet havanın karanlığından... yani kuzey ülkelerinde kışın gündüzler çok kısa hatta olan gündüz de pek aydınlık olmaz güneş açmaz çünkü. bütün gün karanlık geçer. bazı sabahlar uyanamazsın çünkü vücudun hala gece sanır uyumaya devam eder. hal böyleyken insanın içini bir sıkıntı kaplar, hava hem soğuk hem karanlık...

işte en karanlık günlerin olduğu vakit noel vaktidir. o yüzden bence bu noele çok önem veriyor ecnebiler. düşünsene hayatından vazgeçeceğin gün noel ayı başlıyor (noelden önceki 4 pazar) allaaah, heryer insanla dolup taşıyor, millette bir heyecan bir telaş... güzel yani

neyse tabi bize din kısmı düşmez bizi ilgilendiren kısım yeme içme kısmı. hemen her şehirde bir noel marketi kuruluyor, artık sıcak şarap olsun alkollü yumurta likörü olsun (hemen yumurtayı görüp suratını ekşitme sahlepe benziyor işte, likit puding gibi birşey... haspam!) efenime söyliim bilimum çikolatalı, pattisli yiyecekler olsun güzel oluyor. ilk paragrafta söylediğim şeyi yapıyoruz, ayaklarımız dona dona elimizde sıcak şarapla ısınıyoruz.

4 Aralık 2012 Salı

aklıma geldikçe sinir oluyorum-3

herhangi bir sebepten 'Tanrı' dediğinizde laf sokanlar vardır ya, senin 'Tanrı'ın var, bizim ise 'Allah'ımız diye. gıcık oluyorum. Sana ne kardeşim istediğimi derim. sana mı sorcam, hem ne dışlıyosun Tanrı deyince islam olmuyo mu illa ki arapçasını mı söylemek lazım?

aklıma geldikçe sinir oluyorum-2

en sinir olduğum şeylerden biri bu ülkeyle ilgili: yetersiz kişilerin lider, başkan, müdür, bir çeşit yönetici olmaları. yönetici dediğin insan yönettiği insanı anlayacak onu harekete geçirebilecek kişi olmamalı mı sizce de ? ona iş yaptırabilmeli, motive edebilmeli. birine bağırarak çağırarak, rencide ederek iş yaptırabiliyorsa o bence kapasitesizliğinden kaynaklanıyordur. yapmasın.

siz de bağırmayın. herkes standart desibellerde iş yaşamlarını sürdürsün işte, germeyin insanı...

aklıma geldikçe sinir oluyorum-1

devlete hakaret diye bir kanun var ya bildigin 31. kanunu. adam senin dediğin lafı beğenmiyor sonra da diyor ki sen devlete hakaret ettin cezayı hakediyorsun.

bu ne be?! devlet diye biri gece yatağına kapanıp ağlamış mı? çok mu içerlemiş denilenlere?

ben bu memleketin insanını çok otuzbirci buluyorum. bu lafımı bir kenara not et, daha konuşucaz...

2 Aralık 2012 Pazar

Pazar günü aktiviteleri -2

hah, ne demiştim: bir çeviri, bir kek, bir de okuma.

kekten konuşalım biraz. benim şekere tatlıya karşı tutumum keklere karşı olan tutumumla pek örtüşmez. şöyle ki ben çikolatayı sevmem! şekeri de sevmem! ama çikolatatlı, kakolu keklere bayılırım. hele de uzun zamandır yemediysem.

hee kendini bir çikolatalı kek için niye derbeder ediyosun, ver parasını al diyosanız eğer: ben yaparım. ben çok daha güzelini yaparım, hem de çok da sağlıklı olur içine istediğimi katarım, taze olur... tamam mı?! ben daha iyiyim! gibisinden haykırarak unlu mamüllere olan bakışımı da belitrmiş olayım dedim :)

neyse...

daha önce hiç nutellalı kek yapmamıştım bu sefer onu deneyeyim dedim. bir de mutfağa girmeden önce esin kaynağım olan foodgawker.com a bakıp ilham alıyordum. işyerinde bir arkadaş buna food porn diyor!! doğru valla şuraya bakıp da  acıkmayacak adam-kadın tanımam! isterse henüz yemekten kalkmış olsun! :)

ama dedim ya ben çok daha iyisini yaparım, hatta bunu bloglardan cümle aleme de yayarım derecesinde bir kendine güvene sahibim. bu yüzden doğaçlama da yaparım. yani bi tarife bakmadan kendi aklımdan göz kararı denilen... hatta ve hatta daha önceden tattığım ve beraber iyi olacağını düşündüğüm tatları da bir araya getiriveririm öyle. işte bugün de nutellalı kekime portakal doğradım. zaten tereyağından kısmamışım bari dedim portakal azcık hafifletsin. hafifletti mi? Hayır hiç de değil :) ama bence tadı süper! :)) bir adet fotografım var ama yüklemeye üşeniyorum yalnız şu sayfayı referans olarak veriim http://www.snapabite.com/blog/brownies-chocolate-tnt/2012/11/04/

yalnız biraz daha az un kullandım. ve de nutella koydum ve de portakal...