deneme etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
deneme etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

11 Eylül 2013 Çarşamba

polis devletinde yasanan cinayetler

Lanet olsun bir insanin daha yasamini aldilar! Nedir istediginiz yeter artik be! 

icisleri bakani: 'Eylemler orgutlu, takipteyiz'

ya ne olacagidi yarraaam?! 

kitlesel eylem dedigin orgutlu olur. suc da degildir. niye yasal eylemleri yasadisi gibi gostermeye, kriminalize etmeye calisiyorsunuz?!

biz halkiz halk! istedigimizi dile getirecegiz elbette! dile getirmeyip de n'apacaz, sizin bize uzattiginizla mi yasayip gidecez zannediyorsunuz? 

Benim hakkim gordugum birseyi benden esirgeyemezsin... ya kararimi degistireceksin ya da hakkimi vereceksin!

Oyle yok oyuna geldiniz, yok bunlarin hepsi faiz lobisi, yok sizler birer kuklasiniz bilmem ne...

yok oyle!

Ben halkim, bireyim. ben bu ulkede calisiyorum, vergi veriyorum, oy kullaniyorum, askere gidiyorum, alisveris yapiyorum.

sen bana hizmet ediyorsun! sen, devlet memuru olarak beni ve diger vatandaslari mutlu etmeye calisacaksin. 

bu devleti kuranlar bireylerdir. kimsenin gucunu hafife almayin. 

DEVLET BIREYLER ICIN VAR BIREYLER DEVLET ICIN DEGIL!

hakkimi dile getirmek icin sokaga ciktigimda kavgadan sonra bulldog'unun tasmasini acan serseri genc misali uzerime polisleri salamazsin... Polislerin maaslarini da ben veriyorum cunku! polis benim rahatim,  huzurum icin var, huzurumu kacirmak icin degil.


3 Temmuz 2013 Çarşamba

youtube yorumları

dedim ya bugun (yani geceyarısından once dün) facebook'umu dondurduğum ilk gündü. önceleri ellerim falna titredi sonra biraz alıştım gibi oldu. bugün içinde youtube'tan bazı politik videoların altına yorumlar falan yazdım ordan (aklımca) milletle tartışacam biraz sosyal medyadan nasibimi alacam. 

anam! nelere şahit oldum nasıl küfürler yedim anlatamam! hayatta söyleyemeyeceğim şeyler asla ne kavgada(zaten kavga etmeye inanmayan biriyim) ne de internette. sırf rahatlamak icin de olsa yapamam -ki negatif bir tavır bana daha çok zarar veriyor onu farkettiğimden beri başkalarına çemkirmek yerine oldukları gibi kabul etmeye çalışıyorum.

her neyse, aklıma şu meme geldi: 


aşağa yukarı şuna tekabül ediyor (her sayı bir kişi):

1. vidyoyu izlemedim ama yine de yorum yapıyorum, çünkü insanlar böyle yapıyor
2. sinirli bir şekilde karşılık veriyorum çünkü çok cahilsin. internete hoşgeldin
3. sinirden kudurdum sayende ve şimdi sana isim takıcam
2. annen hakkında ayıp bir yorum, ki gerçekte çok tatlı bir hanımdır kendileri.
4. anne hakkındaki bu yorumu korkunç buluyorum ve dilbilgisi hatalarını düzeltip aynı zamanda senin kendi cinsinden biriyle cinsel munasebete girme isteğin olduğunu söylüyorum.
5. ben de şaşalı laflar edip seni aşağılıyorum ki beni daha zeki göstersin.

millet delirmiş resmen. ya tartışmayı bilmiyorlar ya da tartışmak değil kavga etmek istedikleri (nihayet çözebildin, bravo!)

ben yine de düzgün tartışma kurallarını merak ettim. başka bir yazıda da onları tartışırım artık...

sevgiler

26 Mayıs 2013 Pazar

bizi sevgi kurtarır

25.5.2013'te Ankara metrosunda düzenlenen öpüşme eylemi hakkında gazetelerde harika kareler vardı. Sevgililer birbirlerini öperken bir adam da 'freehug' (bedava sarılma) pankartıyla insanlara sevgisini veriyordu. 


Süper ya! Bedava Sevgi! :)

bir de bu güzel insanlara saldıranlar olmuş. öpüştükleri için. çok saçma değil mi? nasıl saldırırsın iki kişi aralarında anlaşmış işte ne var? sana ne ki olan bitenden? ne yapıcaksın hem aralarına girip 'ayrılın bakayım' mı diyeceksin? 

işte sözler işin saçmalığını gösterdiğinden zaten bir şey diyemiyorlar. bu harekete ahlaksızlık diyenler neden olduğunu açıklayabilse zaten şiddete başvurmazlar. 

Şiddet mantığın bittiği yerde başlar. 


Şiddet, zulüm, tartışılacak argüman bittiğinde, egonun kazanmak için gösterdiği son bir can çekişmedir. 'ben bu tartışmayı kazanmak istiyorum, haklı değilmişim, ama olsun, sen yine de pes et' demektir şiddet. 


Zalimlerin çektiği acı

fikirlerin çatışmasını şiddete döndüren bu zalimler aslında zulümlerin en büyüğünü kendilerine gösterirler de bilmezler. zalimler istediklerini yapamamanın acısını çektiklerinden, bundan kurtulmak yerine 'din' adına, 'toplum' adına hareket ettiklerini söyleyerek aslında kendilerini kandırırlar. 

onların da hayatında sevgi olsaydı, birbirini seven insanlardan bu kadar nefret etmezlerdi. onlarda sevgi ayıp, sevgi zayıflık... sevgi günah. 

sevgi günah olabilir mi? sevgi ahlaksızlık olabilir mi? 

sevgisizlik acı verici yahu. sevgisizlik katılaştırıcı, sevgisizlik insanlıktan çıkarıcı. haa eğer sen sevgisizliğinden vazgeçemiyorsan da başkalarını sevgiden vazgeçirmeye çalışıyorsan, üstüne üstlük başarısız olduğunda onlara saldırıyorsan o zaman senin yaptığın ahlaksızlık değil midir? kedinin uzanamadığı bütün ciğerler mundar mı oluyor yani?

bence zalimlere bu yüzden daha fazla sevgi göstermek lazım. aramızda en çok sevgiye ihtiyaç duyanlar onlar. onların katılaşmış kalbini ancak böyle yumuşatabiliriz. onlara diğer insanlara verdiğimizden daha çok şans vermek lazım. onlara karşı daha sakin, daha anlayışlı olmak, daha çok açıklamak, daha çok örnek olmak lazım. 

yoksa zalimler zalim kalırlar, hem de sonsuza dek. içlerindeki acılık geçmez. ne yapsalar geçmez. dünyanın sonuna dek öpüşen insan görmeseler geçmez. hayatın sonuna dek istemedikleri hiçbir hareket görmeseler o zaman da geçmez. 

çünkü kalplerinde sevginin dolduramadığı boşluğu acıyla nefretle doldurmaya çalışırlar. adına ahlak derler, din derler, toplum düzenin derler. derler de derler... ama ne din doldurur o boşluğu ne başkası. o boşluk onları da içlerinde bulundukları toplumu da yer bitirir. 

bizim o acıyı bitirmemiz lazım. o acı bitmeden dünyada zulüm bitmez tükenmez.





21 Mayıs 2013 Salı

sosyal ağ sitelerinin haritası - 2007 ve 2010

orjinali 2007'de XKCD de yayınlanan şu harita, sosyal ağların kullanıcı sayısına göre hazırlanmış. bana hala 10 sene öncesi 1990'larmış gibi gelirken 2007'nin ne kadar geride kaldığını görmek çok garip bir duygu! o kadar da geride değil yahu diyenlere Myspace'in ve Facebook'un büyüklüğüne bakmalarını tavsiye ederim!  yaşlanmışsın işte kabul et :)

2007'deki orjinal harita.


2010 senesinde yeniden çizilmiş haritada ise facebook ve twitter almış yürümüş, yahoo , myspace küçülmüş, windows messenger da ileriki kuşaklara anlatılan bir mit halini almış. bir de google buzz'ayoutube kadar bir ada koymuşlar ki o da beklentilerin ne kadar büyük olduğunu gösteriyor. google buzz ne büyük fiyaskoydu ama!

2010'da yeniden flowtown'un CEO'su tarafından yeniden çizilmiş hali.


niyahet firefly ve ben tanıştık

ne zaman bilim kurguyla ilgili bir muhabbete girsem bu dizi karşıma çıkıyor. her defasında ben bilim kurgu kültürümü, ne kadar seyrettiğimi, neler okuduğumu tek kaşım havada, ağzımda yamuk bir gülümsemeyle, göğsümü gere gere anlatırken rakibim (evet bazen havaya giriyorum, napayım allah da beni böyle yaratmış :)) 'firefly da çok güzeldir, hiç seyrettin mi' diyor ve ben yerlerde (blogger kişisi burada kendini bir boks ringinde yerde uzanmış hayal ediyor).



'ne menem bi diziymiş bu!?' diyordum ne zamandır, sonunda seyretmek nasip oldu. Firefly'ı dün akşam + bugun bütün gün seyrettim. benim caanım BSG'mın karşısına serilen bu hikaye de neyin nesiymiş edasıyla tabi ki...

İlk başta pek sevemedim sizin firefly'ınızı. bilim kurgu camiasını da içine çekebilmek için yazılmış bir vahşi batı dizisi gibi geldi bana. biraz zoruma gitti doğrusu, bilim kurgunun başka bir türün yanında, yan ürün olarak verilmesi.

ama bitmeye yakın farkettim ki bilim kurgu namına da oldukça efor sarfedilmiş. değişik türde silahlar, farklı tasarımda uzay gemileri... firefly kısa sürmüş ama bilim kurgu dünyasında pek de fena olmayan bir miktarda katkıda bulunmuş.

firefly tipi uzay gemisi, bizimkilerin gemisinin adı serenity

bu da bir alliance gemisi, bu tipin adı dortmunder (namı diğer dortmuntlu). şu batılıların kötüleri tanımlamada kullandıkları tarihe de hastayım. almanlar, ruslar, çinliler, japonlar, araplar, müslümanlar, doğu avrupalılar, afrikalılar, latim amerikalılar, herhangi bir -elbette batı kültüründen gelmeyen- ada cumhuriyeti...

hikayesine gelirsek...

(bu noktadan sonra isterseniz okumayınız, spoiler alabilirsiniz)

hikaye vahşi batı kültürünün galaksinin geri kalanına yayılmış olduğu bir evrende geçiyor. uzun bir iç savaştan(!) sonra, sanki yalnış taraf kazanmışçasına, savaş bitiyor, ama kahramanlarımız bu yeni düzene ayak uydurmak, onun bir parçası olmak istemiyor. iki eski asker (Malcolm ve Zoe) mürettebatlarını tamamladıktan sonra firefly tipi gemileri serenity ile yola çıkıyor. hayatlarını kaçakçılık yaparak sağlıyorlar ve alliance'ın gemilerinin radarından, kanundan ve diğer türlü belalardan uzak durarak da hayatta kalıyorlar.

kaptan malcolm reynolds alliance'tan pek hazetmiyor. yalnış taraf kazandığı için devlete güveni pek yok gibi. 

birinci bölümde, büyük gezegenlerden birinde, yolcu ve mal almak için bekliyorlar. bu sefer gelen yolculardan biri rahip (daimi yolcu Inara ise bir hayat kadını - o evrendeki adı companion)
bir diğeri ise çok genç bir doktor. sonradan öğreniyoruz ki doktor, yanında, devletin beyni üzerinde deneyler yaptığı kız kardeşini (River) de getirmiş ve federallarden kaçıyorlar. 

River'ın özelliklerini bize gösteren son bölümdü o da maalesef pek konuya giremedi. anladık, muazzam yetenekleri var, dans etmekten, insanların düşüncelerini okumaya kadar... ama bize o kadar güçlü yansıtabilecek bir bölüm çekilmeden sezon sonuna geliyoruz.

--- spoiler burada bitiyor --

maalesef yarıda kalmış bir hikaye. hani yemek programlarındaki konuklar yemekten minnacık bir lokma alırlar da 'hmm evet evet, harika bir lezzet gerçekten yalnız ben tam tadını alamadım biraz daha alabilir miyim?' derler de ikinci minnacık lokmaya davranırlar ya.. işte ben de tam tadını alamadım firefly'ın. olsa da izlesek en azından bir kapanış yapsalar.

hikayesi gelişmeye çok müsait, karakterler sezonun ortalarına doğru daha belirginleşiyorlar. hepsine karmaşık plotlar yazılabilir, sadece River'a ve doktora değil... neyse, bir adet de filmi varmış bir de onu izleyeyim onu da daha sonra tartışırım. 



23 Mart 2013 Cumartesi

21 mart konuşmasına dair

bu sözlerim hem kendime not olsun hem de internetin bir köşesinde bulunsun, belki benzer düşünenler olur. 

21 martta apo bir konuşma yaptı. bu konuşmayla kürtlere ve türklere başta olmak üzere anadoluda yaşayan diğer milletlere de hitap etti. konuşmanın içeriği barış, kardeşlik özgürlük gibi değerlerdi.

barış, kardeşlik, özgürlük... sokakta yapılan anket soruları gibi bodoslamasına sorsam 'barışı sever misiniz?' diye, sevmem diyen kimse çıkmaz. hiçbir kesimden çıkmaz! barışı herkes sever, özgürlüğü herkes sever. kardeşliğe bayılır! bunlara karşı çıkan olmaz. 

peki karşı çıkan olmaz da bunca senedir bu kavga niye var? neden gencecik binlerce çocuk öldü. daha hayatının baharında bir sürü insan. 18'lik, 20'lik askerler, hemşireler, öğretmenler, doktorlar öldü bu memlekette. neden? Ahmetler öldü, Ciwanlar öldü. peki bu insanlar neyin savaşını verdi de öldüler? ne uğruna?

Barış uğruna mı? Ahmetle Ciwan aynı mahallede büyüseler top oynarlardı. ortaokulda iddaa oynarlar, lisede beraber sigara içerlerdi. Savaş çıkar mıydı aralarında ki insanlar bu soruya 'barış' diye cevap verir? 

Savaş Ahmet'in de değildi Ciwan'ın da. Savaş kodamanların savaşı. savaş güç isteyenlerin, gücünden vazgeçemeyenlerin savaşı. savaş iktidar savaşı.

Şimdi yapılan konuşma güç konuşmasıdır. Kazananın konuşmasıdır. Bu zafere sevinen de üzülen de unutmasın ki bu savaş siz taraf olduğunuz için oldu. Bu savaşı taraf olarak, başkasının adına savaşarak devam ettirdiniz. Şimdi ne düşünürseniz düşünün, ister oynayıp zıplayın, ister oturun üzülün. ama düşünürken 20 yaşında öldürdüğünüz insanları da hatırlayın. belki siz de tiksinirsiniz bu iktidar savaşından. belki siz de tiksinirsiniz bu düzendeki rolünüzden ...

9 Aralık 2012 Pazar

istediği taytı giyebilmesini öyle kıskandım ki cümle aleme çirkefimi yayayım istedim

yaklaşık iki üç gün önce okudum o yazıyı...

bir kadın bir sergide gördüğü başka bir kadının giyiniş tarzını eleştiriyordu. eleştirilen kadının tayt giyip üzerine uzun bir bluz giymemesinden kadının orospu olduğuna varılmıştı yazıda.

aman yarabbim bu ne nefret böyle! bu ne biçim bir eleştiri. kendin gibi düşünmeyen, giyinmeyen, yapmayan, etmeyen vs... herkese karşı bu kadar saldırgan mısın sen? yoksa sadece erkek egemen toplumda şu terbiyesizliğinin ödüllendirileceğini bildiğinden mi cesaret aldın?

böyle çok kadın var. kendini iyi, üstte hissetmek için hemcinsini eleştiren hatta onunla kalmayıp parçalayan, haysiyetini, onurunu gururunu düşünmeyen çok var. neden? çünkü yapabiliyor. çünkü bu davranışı dünyanın zorbasının hoşuna gidiyor. Namuslu kadının varolması namussuz kadının var olmasının tek sebebidir.


erkekler bize demişler ki: sen şöyle davran. gerisinde durmamız için bir çizgi çekmişler. sen de ona karşı çıkmak zor geldiği için ya da hiç aklına bile gelmediği için kurallara aynen uyuyorsun. sonra da uymayanları gördüğünde delirircesine bir nefrete maruz bırakıyorsun. NEDEN? senin yaşadığın yolun tek yol olmadığını gösterdikleri için. kimseden de aferim beklemeden kıyafetini seçebildiği için. neden sen de sürüye uymuyorsun? niye farklı olmaya çalışıyorsun? 

bir kadının başka bir kadını böylesine acımasızca eleştirmesinden dolayı ben utandım. Ayrıca yorumları okuyunca da bu aşağılık hakaretleri normalmiş gibi gören 'aa, tabi şekerim o da bluzla kombinleseymiş cık cık cık' şeklinde hala meselenin yaşama müdahale olduğunu kavrayamayan şovenleri görünce daha da sinir oldum. 

Ben daha çok erkeklerin ağırlıklı olduğu bir iş kolundayım. işte çoğu zaman kadın azınlık temsilcisiyim :) iş dünyası da tabi balla börek değil maalesef, hele de özgüveni düşük erkekler varsa etrafta. çoğu zaman kadınlarla ilgili esprilere maruz kalıyorum. onlarla birlikte çocukluğumdan beri toplumda gördüğüm muameleyi birleştirince şu sonuca varıyorum: erkekler kadınların zayıf varlıklar olduğunu, birbirini kıskandığını hiçbir zaman birlik oluşturamayacağını düşünürler. bize gülerler. işte bu yüzden erkeklerin yaptığı baskıları kadınların birbirine yapmaması gerekir. 

keşke yazar (şakşakçılarından birinin dediğine göre dünkü yazar değilmiş kendisi) illa ki kadınlarla ilgili yazmak istediyse de başka bir konuda yazsaymış. kendisini hiç ilgilendirmeyen, dahası biz okuyucularının hayatına da bir şey katmayan çok kişisel düşüncelerini dayatmayaymış. 

erkekler zaten kadınları aşağılıyor yeterince; tespitler (türk kızı bok, türk kızı püsür), isim takmalar (kezban), deyimler (kadın dediğin söyle olucak) vs.

belki bir gün cinsiyet bilincine varır. o zamana kadar ben de etrafımdaki kadınlara bunu yaymaya çalışıcam, umarım siz de öyle yaparsınız. 

sevgilerle

not:resim moda-sayfasi.blogspot.com dan alınmıştır