yazımegzersizi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
yazımegzersizi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

9 Ekim 2013 Çarşamba

kaygi insana neler yaptirir?

ne yazsam bilmiyorum. yazacaklarim masanin basina gelince aklimdan gidiyor. ufak tefek seyler kaliyor beni daimi bir dusunce bulutu gibi saran ufak tefek seyler... iyileri de var iclerinde, notrleri de var, beni deli edecek gucte olanlar da var.

beni deli edecek olanlar hep en son darbeyi vuruyor. sanki cuceler ulkesinde gulivermisim de, butun dusunceler bir arada calisip beni yenmis gibiyim.

once komikler geliyor aklima. eglenceli seyler.. beni merak ettiriyor, kendini dusundurtuyor. capkin bakisli, insanlarin kalbini calidgini bilen, isveli cilveli bir kiz gibi. beni gulumsetiyor, aklimi celiyor. dusunmeye basliyorum. 'evet, o karikatur cok komikti. nerden buluyor bunlari yahu umut sarikaya!  nasil aklina geliyor butun bu espriler, bu detaylar?' 



birden karsilikli oturuyoruz umutla. bir kafedeyiz, beyoglunda, sokak arasi. hani tavla oynanan, nargile icilen yerlerden... burda caylar ajda bardakta gelir, en az 5 liradir. oturdugun sey sandalye de degildir, sedir de degildir. koltuk olmak icin cok genis, ama kaldirim kenarina sigsin diye askeri nizamla dizilmis sedirden bozma esyalardir. ustunde kat kat kiyafetle gittiginde, ikisinin arasindan gecip kendi 'sedirine' oturana kadar illaki bir kultablasini devirecegin yerlerden anlayacagin yani. oturduk umutla. o bana bakiyor, ben ona. ben onun yaratici gucune hayran, o da benim guzelligime. 

iste bu noktaya kadar olanlar ufak tefek dusuncelerim ozelliksizdi, tatsiz kokusuzlardi. simdi bundan sonrasi, hayaller, kaygilar, kiskancliklar, eziklikler miknatisi.

- neden benim sadece guzelligime bakiyor ki. insanlar bana baktiklarinda bundan baska birsey gormuyorlar. 
- daha ne sitiyorsun be? milet guzel olmak ister bunun dedigine bak! hem erkekleri kandirmak kolay. hemen kendime hayran birakiyorum. 
- evet ama sana hayranliklarinin siniri var. saygi uyandirmiyor onlarda.
- nasil saygiyla ne alaksi var ki? ben sadece beni begensinler istiyorum.
- begenilmek guzel sey de, ben saygi da duysunlar istiyorum. bunu hakettigimi bilmek istiyorum. basarili olayim ve bu saygiyi hakedeyim istiyorum. konusurken soylediklerimden etkilensinler istiyorum. sanki senin guzelligin bunu engelliyor.
- ikimizin de guzelligi bu canim. hem ne var ki guzel olmakta? herkes guzel olmak ister, herkes guzele hayran olur. seni neden bu kadar sikiyor bu?
- guzele hayran olanlar sonra onu elde etmek ister. kimse kendinin olmayan guzeli sevmez. hem guzel olunca insanlarin hayatina giriyorsun kabul. ama bu edilgen bir mudahillik.
- o ne be?
- edilgen, yani pasif. yani sen hicbirsey yapmadan, emek vermeden onun yasamindasin. seninle konusmak isteyecek, seninle vakit gecirmek isteyecek, seni davetlere cagiracak, senden esprilerine gulmeni isteyecek. ilk bulusmanizda nelere gulduysen mesela onlari tekrar etmeni bekleyecek senden. sen de o beklentiyi karsilayacaksin.
- ne var ki bunda kayra? 
- 'ne var ki' olur mu hic elif! sen o hayatta tablosun. senin beklentilerin olmayacak, onun olacak. o aktif olacak bu iliskide. sen espri yapmayacaksin, olanlra guleceksin. sen bir fikir ileri surmeyeceksin, one surulenleri begenecek, hayran kalacak, onlardan etkileneceksin. eger sen de one fikir surersen, sen de fikir babasi olursun. bak iste, 'fikir babasi'. belli kimin kafasinin daha degerli oldugu.
- uff abartiyorsun. bence cok dusunuyorsun kayra! hayat bu kadar komplike degil. tama seni begenirse begenir ne var bunda!. sen baskalarini begenmior musun hem? senin de yaninda daha aktif oldugun erkekler yok mu? onlar kendini senin yaninda sus bebegi gibi mi hissediyorlar sence? bu kadar kirilganlik yeter. her osuruktan nem kapiyorsun!!!
- elif, senin agzindan 'osuruk' kelimesini duyacagimi 10 yil dusunsem tahmin etmezdim! bravo! hic dusundugum gibi cit kirildim suslulerden degilmissin.
- kayra! biz zaten ayni insaniz bana baska biriymis gibi davranmayi birak! cit kirildimlik bu mu bilmem ama seninki eziklik resmen, yeter artik tatlim ya birak insanlar ne dusunurse dusunsun, canlari cehenneme!
- sagol elif ya, bazen cok farkli dusunuyoruz ama beni bu bunlatici dusuncelerden cekip yine sen aliyorsun. seni saf yerine koyuyorum biliyorum. cok feminen buluyorum, bu arada bu 'feminen'i de kucultucu bir sifat olarak soyledim.
- evet farkindayim. seni ben boyle kabul ettim iste kayra. sen kendini oldugun gibi kabullenememis, kendinden memnun olmayan birisin. biraz asirisina ingilizcede 'self-loather' denir.
- haha, bir de ingilizce konusup duruyorsun.
- evet kayracim arada ingilizce de takiliyor aklima. cok feminenim o da dogru. ama ben buyum ve memnunum bundan. bosver ama artik bunlari takma kafana... birak herkes mutlu oldugu gibi yasasin, sen de mutlu ol! rahatla, rahatla, rahatla...

17 Mayıs 2013 Cuma

gülşen'in bir günü

herhangi bir gündü. gülşen sabah kalktı, yine çok uyumuştu, sağolsun, azıcık tembeldi yavrum benim.  sabahları o yatağın içi leş gibi olurdu. gülşen kokardı. gülşen kokardı kokmasına ama o yastığın hali neydi öyle üstüne osurulmuş gibi mübarek! pek bir kesifti ağız kokusu...

annesi işe çoktan gitmişti. e annesi böyle değildi malum çalışkan canı pek insandı leyla hanım. ne ev işini ne de kendi işini aksatmaz, bir gün olsun ütüsüz kahvaltısız bırakmazdı çocuklarını. bırakmazdı ama gülşen de artık öğrenci değildi o yıllar geride kalmıştı. kendine iş de bakmıyordu pek. eh o da 50 yaşından sonra hala çalışan haliyle kızına laf geçirememenin de verdiği gururla, nacizane, protesto ediyordu kızını. artık kendi işini kendin yap ayaklarının stünde dur diyordu gülşene.

gülşenin bir kulağından girip diğerinden çıkıyordu hep...

kalktı gülşen mutfağa girdi. masanın üstüne bırakılmış bir salça kasesi vardı; salça, kuru nane ve zeytinyağın olduğu bir kap. gelen geçen ekmeğini bansın karnını doyursun diye. salçaya bana bana yedi gülşen. azıcık da çayını içti. ama zeytinyağı içini kavurmuştu da sonrasında suyunu içti şöyle kana kana. 'bugün günlerden haftaiçi, hangi gün ne farkeder ki? ne yapsam ne yapsam... en iyisi her zamankinden şaşmamak. belki aklıma başka şeyler gelir daha sonra.'

evlerinin önündeki çimenlikte boylu boyunca yüyümeye başladı. aklına gelen fikirlere hayallere kapıla kapıla ne kadar gittiğini bilemedi. hafif üşümeye başladı, biraz da midesi bulanmıştı. o sabah yediği ekmeklerin hepsini kustu!. herhalde biraz üşütmüş olacak ki yedikleri midesine oturmuştu. yoksa ekmek salça dediğin nedir şekerim, en hafif yiyecek!

neyse allah'tan, kusunca biraz rahatlamıştı midesi. şimdi derin derin nefes alıyordu. sanki çok koşmuş da yeni durmuş gibiydi. sanki leş gibi bir trafikte yavaş yavaş yol aldıktan sonra piknik yerine gelip arabadan inmiş, o mis gib ağaçların taze kokusunu ciğerlerine çekmiş gibiydi. azıcık ferahlayınca eve dönmekten vazgeçti.


az daha yürüyünce ileride ağaçlık bir alana geldi. o ağaçların altında haftasonları seyyar satıcılar gelirdi, berideki çocukbahçesine annaneler babaanneler gelirdi torunlarıyla. banklarda oturup bir yandan örgü örer bir yandan birbirleriyle muhabbet ederlerdi. ağaçlardan bazıları tırmanmalık ağaçtı. 'tırmanmalık ağaç' diye düşünmesi gülümsetti gülşen'i. bu mahalleye taşındıktan sonra kendi uydurduğu bir terimdi bu. eskiden meyve ağaçlarının bol olduğu mahallelerinde komşuların bahçesinden çıkmazdı hiç. o agaçtan o agaca zıplardı.  neyse burda da bi ane vardı sevdiği. o ağaca çıktı, yatay, kalınca, şöyle kendini taşıyacak bir dalına oturdu, şehrin en yeşil bölgesini sanki tanınmış bir ressamın tablosuna bakar gibi hayran hayran izledi. neden sonra aklına kulaklıklarını takmak geldi. hangi ünlüydü o 'günde illaki bir iki güzel söz okuyun, güzel bir müzik dinleyin ve güzel bir tabloya bakın' diyen? 

kim demişse de iyi demiş valla...

hava kararmaya başlayınca geri döndü. annesinden azıcık azar işitti. bir iki lokma birşeyler atıştırdı. battaniyesinin altına kıvrılıp yatağına yattı.

iyi geceler yarın görüşmek üzere...

haiku-9



iki kareden ekmek
arasında peynir salam
sıkışmıştılar




çay kaynadı
mutluluk yudum yudum
tomurcuk ve siyah


uydurmaca sözlük

hani insanlar doğa olaylarını çocuklara anlatmak için onları insanlara dönüşütürürler ya masallarda. çocuklar için masallar büyükler için dinler... hatta eski dinler de mitoloji... neyse o değil konu ama tam konudan sapmalık yerdeyiz! 

işte o olaylarda insana ad aktarımı yaparlar güneş işe ay, gece işe gündüz, öfkeli rüzgar vs. eşyalar için de aynı şeyi yaptıklarında (Oyuncak Hikayesi, Arabalar) sanki onlara birer ruh verilirmiş gibi... sanki o eşyaya bir toz üflemişsin de ama o tozun hiç bir numarası yokmuş da , aslında onunla beraber havada üflediğin şey onun içine girmiş gibi. sanki o giren şey büyüymüş gibi.

işte ben o şeyin adına efsun dedim.

---

bir gün dedem tarladayken bana dedi ki, 

kızım tarlanın çevresine agaç eksek şu mehmetgillerinkine komşu tarafla nurşen dayılara komşu tarafa yirmi fidan eksek, gülsu ninenlerle oğullarına komşu taraflar da onbeşer tane fidan alır. hesaplayıver bakayım kızım bana kaç fidan gerek bizim tarlaya?
Düşündüm düşündüm... kafamın içi kazan gibi. Agacın gölgesine oturdum elime de aldım bir çomak çizdim. daha kolayladı bunu. artık benim de bir tarlam oldu. küçük tarla, kopya tarla... işaretledim fidanların yerlerini de noktalarla.

işte ben bunun adına teori dedim. 



Ben doktor freud!

 Oysa bilinçaltı konusundaki o acemice bilgilerim

 Herşeyi tedavi edebileceğini sanmama yol açıyordu

 Kendini anlatmanın...

 Ben doktor Freud sanki! kanepede sızmıştım

 Elimde kitapla

 Az çok herşeyi bilen 

 Aslında çok cahildim



İşbu şiir, egzersiz amacıyla yazılmıştır. Raftaki 7. kitabın 7. sayfasındaki 7. cümle ile başlayan 7 mısralık şiir yazma egzersizidir.

alfabe hikaye

Aydınlık bir gündü o gün
Birden fırtına koptu sonrasında
Celallendi tabiyet
Denizler şehre indi dedi tebbet
Esnaf kapattı dükkanları
Fırtına kimini içeri tıktı
Göl oldu olmasına evlerin içleri ama
Hasar görmekten iyidir dışarı çıkıp da
Işık huzmeleri sardı havayı sonra
Jandarmalar, askerler koştu yardıma
Kapılar açıldı insanlar dışarı çıktı
Lal olmuş kuşlar ötmeye başladı
Minik kelebekler dolaştı
Nice yaratık aleme geri döndü
Onlarsızlık başına vurdu insanın
Öksüz kaldığını anladı şehirlerde
Parklar var yeşil görmek için evet
Resmi yine de aslı değil
Sonunda insanoğlunun kafasına dank etti
Şen şakrak doğayla bir kez daha denemek
Tekrardan birleşmek
Ulaklar yayıldı
Üç gün üç gece içinde
Viraneler terkedildi
Yine ana kucağına geldi insanlık
Zarardan döndüler, sonsuza dek, mesut yaşadılar